3 Kasım 2014 Pazartesi

Aylak Adam-Yusuf Atılgan

"İki çeşit içen vardır. Biri benim gibi kurtuluşu içkiden beklemenin utancıyla içer. Bir de şu çevrendekilere bak. Bunlar neden içerler? Toplum içinde yaşamanın baskısını, yükünü hafifletmek için. Çekinmeden bağırmak, yüksek sesle gülmek için."

Bir aydınının hayata yabancılaşmasını ve bunun peşi sıra gelen yalnızlaşması sorununu anlatan Bozkırkurdu'nu okuduktan sonra, yine bir aydının yalnızlık hikayesi: Aylak Adam. Üstelik, Harry Haller ile C.'nin tek ortak yanları yabancılaşma-yalnızlaşma değil. 
Çalışmadan hayatını elit sayılabilecek düzeyde devam ettirecek kadar gelire sahip olmaları, hem Bozkırkurdu'nun hem de Aylak Adam'ın diğer bir ortak özellikleri. Üstelik, yaşamak için çalışmak zorunda kalan, iş çıkışı "elinde paketleriyle" evine, çocuklarına ekmek götürmek zorunda olan insanlar küçümsenir her iki anti-kahraman tarafından.

C. de tıpkı Bozkırkkurdu gibi hayali bile ürkütücü tekdüze yaşamdan kurtuluşun çaresinin olabildiğince insanlardan, yaşamın kendisinden uzak durmak olduğunu düşünmektedir.

C. sıkıcı ve iç bunaltıcı tek düze yaşamın belirtileri olarak kafasında kimi kurgular yapmaktadır. Bunların bahsinin geçmesi bile içini daraltmaktadır. Evlenmek, bir ev tutmak, çocuk sahip olmak, düzenli bir işte çalışmak, her akşam alışveriş yaparak elinde paketlerle evin yolunu tutmak gibi edimler C. için kesinlikle katlanılamaz bir tekdüzeliktir. Tek düzelikten nefret eder ama peşinden koştuğu bir kız için her sabah işe gider gibi kalkıp kızın evinin karşısındaki bir kahvede oturabilir. Akşam kızın okuldan dönüş yolculuğunda da onu takip eder ve aynı durak, aynı tramvay, aynı sokakları arşınlamaktan imtina etmez. Hep aynı kafede oturup, hep aynı içecekleri ısmarlar. Tatile gittiğinde 3-4 ay boyunca aynı yazlıkta kalır, aynı sahile gider. Hatta, kız arkadaşı yemek yediği yeri değiştirmesi için ısrar edene kadar hep aynı lokantada yemek yer. Yemek yediği yeri değiştirse de tek düzelikten kurtulamaz ve kız arkadaşının kaldığı pansiyonda hep aynı insanlarla yemek yemeğe devam eder. 

C'nin kendisi de tek düze yaşar ama bu rutinden memnundur. Çünkü çalışmak zorunda olmadığı için bütün vaktini ve parasını keyif aldığı şeyler yaparak harcar.

Bozkırkurdu'nda Hermann Hesse tek düze yaşam biçiminin sorumlusu olarak doğrudan burjuva yaşam biçimini hedef gösterirken, Aylak Adam'da doğrudan burjuvaziyi hedef alan bir eleştiri göremiyoruz. Böyle bir eleştiriyi sadece C.'nin çok iyi bir gelire sahip olmasına rağmen kendisini "zengin değil paralı" olarak tarifte ısrar etmesinde görüyoruz. Zaten Yusuf Atılgan'ın toplumsal gerçekçilik gibi bir derdi olmadığını da biliyoruz.

C.'nin paraya hiç değer vermemesi takdir edici bir özellik olarak karşımıza çıksa da burada önemli bir sorun vardır. C. paralı olmanin bu memlekette ne kadar istisnai olduğunun ve paraya hiç kıymet vermemenin ancak parası olanların sahip olduğu bir lüks olduğunun farkında değildir.

Hermann Hesse burjuva yaşam biçimini eleştirirken kendini bu yaşamdan soyutlayıp eleştirilerden de azade ederken, C. de aynı şekilde, modern toplumu, sıkıcı tek düze yaşamları sorgulayıp eleştirirken de kendi yaşamının pek farklı olmadığının ayırdına varamaz. Her ikisi de mutsuzdur ve ama ikisi de mutsuzluğunun farkındadır.

Modernleşmeye daha yeni başlamış Türkiye'nin en büyük şehrinde geçen bu romanı okurken 1957 yılında yazılmış olduğuna inanamıyorsunuz. Günümüzün mekanları, karakterleri, bugünün dertleri ve bugünün yaşam biçimi..Kendisi de bir köylü olan Yusuf Atılgan Aylak Adam'da, halen önemli bir bölümü köylü olan toplumun şehir hayatına da yansıyan geleneklerine, değer yargılarına, yaşam biçimlerine bilerek çok fazla yer vermemiş. Kitabın karakterleri ressam, akademi öğrencisi, hayat kadını, avukat, makine mühendisi gibi kente özgü meslekler ve kimliklerden seçilmiş.

Modern kapitalist bir toplum olma yolunda hızla ilerleyen ve bunun doğallığında kentleşmeye de başlayan Türkiye'de, bu gelişimin sanat ve edebiyattaki yansıması olarak, modernist anlatımlara geçişin edebiyattaki en önemli örneklerinden birisidir Aylak Adam. Karakterlerinin sanat ve edebiyatla uğraşması çok önemlidir Yusuf Atılgan için. Sinemaya giden, resim çizen, günlük tutan, mektup yazan karakterler özellikle seçilmiş. Romanın baş karakteri C. nin yaptığı "sinemadan çıkmış insan" tasviri Yusuf Atılgan'ın, yaşadığı toplumun gelişiminde sanata biçtiği rolü çok iyi ifade etmektedir:

"Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar..

..Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar.." 


Yusuf Atılgan bir yandan Batılılaşma endeksli modern toplumun önemine vurgu yaparken, diğer yandan da modernleşmenin, kentleşmenin getirdiği kusurları vurgulamaktan da çekinmiyor:
"İşte Yirminci Yüzyıl bu! asfalta kusmak!" 

Bunun yanında, aşık olduğu bir adamın seviştikleri sırada "ne o, yoksa kız mısın?" sorusuna bir kadının verilebileceği en güzel cevap vermiştir Yusuf Atılgan:
"Oysa B.nin ona vermek istediği şeyin yanında kızlık neydi ki?!"

Yoldaş Pançuni (Kasım 2014)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder